6 Aralık 2015 Pazar

Kitap Yorumu | Elit- Kiera Cass

Orijinal Adı: The Elite
Türkçe: Elit
Yazarı: Kiera Cass
Yayınevi: DEX
Sayfa Sayısı: 288



Sarayda 6 kız... Savaş kızışıyor.

“Babamdan gelen mektubu ellerimde tuttum.
Aspen’in prenses olamayacağımdan emin oluşu aklıma geldi.
Halk oylamasında en sonuncu olduğumu hatırladım.
Maxon’ın haftanın ilk günlerinde verdiği şifreli sözü düşündüm…
Gözlerimi yumdum ve kendimi yokladım.
Bunu gerçekten yapabilir miydim?
Illéa’nın yeni prensesi olabilir miydim?”

Saraya 35 kız girmişti, şimdi 6 kız var.
Ve artık Elitler Prens Maxon’ın aşkını kazanmaya çok daha kararlı.
Zaman America’nın aleyhine işliyor. Biran önce karar vermeli.
Çocukluğundan beri birlikte gelecek hayalleri kurduğu Muhafız Aspen mi?
Yoksa nefes kesici romantizmiyle başını döndüren Prens Maxon mı?
Kimi seçerse seçsin, aklı diğerinde kalacak.
Ve Asi Kuzeyliler bu peri masalının mutlu sona ulaşmaması için ellerinden geleni yapacak.




Beni Seç'in ardından Elit'te tüm hızıyla devam etti. Bir solukta okundu, yutuldu ve ardından derin bir nefes bırakılarak kitabın son sayfası kapatıldı.

Bu kitabın konusu ve yazacağım yorum Beni Seç'i okumamış olanlar için biraz spoiler niteliğinde olabilir. O yüzden ben sizleri uyarayım.


America'nın artık bir karar vermesi lazım.Çocukluk aşkı Aspen mi, yoksa gönlünü kaptırmaya başladığı Prens Maxon mı? Kızlar bir bir elenmeye başlarken America'nın da bir an önce karar verip ona göre davranma vakti gelmiştir ama gelin görün ki America karmaşık duygular içerisindedir. Maxon'ın yanındayken ona olan hislerini anlayabiliyorsunuz, evet onu seviyor diyorsunuz. Ama ne zamanki Aspen görünüyor o zaman America'nın bir parçasının hala onda olduğunu anlıyorsunuz. Bu kitabı okurken bir çok kişiyi rahatsız eden bir ikilem olmuş. America'nın kararsızlığı, bi onu bi onu istemesi herkesi çileden çıkartmış. Ama ben bunun olması gereken şey olduğunu düşünüyorum. Bu davranışlar bence America'yı daha gerçek bir karakter yapmış. Kendinizi America'nın yerine koyarak düşünün; çocukluğunuzdan beri sevdiğiniz biri var, bildiğiniz tek aşk o ama günün birinde onunda isteği ile bir prensin eşi olmak için yarışmaya katılıyorsunuz. Karşınızda ukala, kendini beğenmiş birisini bulmayı beklerken düşünceli, yardımsever, yakışıklı bir prens buluyorsunuz. Onunla vakit geçirmekten hoşlanmaya başlıyorsunuz. Sonuçta günleriniz de aynı duvarlar arasında geçiyor. Bence hangimiz olsak America gibi kararsızlıklar yaşardık. O yüzden bu beni gerçekten rahatsız etmedi.

America'ya sinir olmamış olabilirim ama bu kitapta Maxon'a sinir olmaktan kendimi alamadım. Tamam bu bir seçim, senin her kızı tanıman onlarla vakit geçirmen ve anlaşıp anlaşamayacağını anlaman lazım. Ama bunu her kızı öperek yapmak, kızları kullanmak neden ?
Okurken ben çıldırdım, America bebeğim napsın.
Birde bu kitapta saraya durmadan asiler girmeye başladı. Saldırdı demiyorum bakın saraya girmeye başladı diyorum. Yahu koskoca saray bu, nasıl korunuyor da peş peşe asiler sarayın içine kadar girebiliyor ? Bu beni rahatsız eden bir diğer şeydi kitapta. 
Bütün bunlara rağmen sevdim mi, tabii ki sevdim. Kızların Maxon için olan rekabeti, asilerin saraya girme çabaları, artan gerilim. Hepsi heyecanla ve bir solukta okuttu kendisini. Tabii burada yazarın ultra akıcı dilini de hesaba katmak lazım. Çok keyif alarak okutuyor kendisini. Üçüncü kitaba sahip olmayışımın üzüntüsünü bi köşede yaşamaya gidiyorum.

Buraya kadar okuduysanız teşekkür eder, bol kitaplı günler dilerim :)



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

back to top