Mayıs ayını 12 kitap ve 1 manga ile kapatmışım :') Ve ayın favorileri de İçimdeki Müzik ile Bizim Büyük Çaresizliğimiz oldu.
Silber 2 : Bu kadın her seferinde pamuk şekeri gibi tatlı anlatımı ile beni mest ediyor. Gerçekten Kerstin Gier'i çok seviyorum. İlk kitabı çok keyif alarak okumuştum, herkesin kendine ait rüya kapısı olması fikri bana muhteşem gelmişti. Hala da öyle geliyor, kendi rüya kapımı hala arıyorum :') Su gibi akıcı, tatlı kitapları sevenlere tavsiyemdir. 4/5
Karmakarışık : Kitap boyunca devamlı güldüm. Drew o kadar komik bir karakter ki kendinizi onu sevmekten alamıyorsunuz. Evet aklı fikri sekste ama ne yapalım biz onuda böyle sevdik :') Kitapta o kadar güzel ve yerinde benzetmeler vardı ki. Kitap boyunca en çok sevdiğim şeyde sanırım Drew'un tespitleri oldu. Evet klasik bir konu, klişe bir şekilde bir kadına aşık olup hayatı değişen bir adamın hikayesi. Ama kitabın anlatımı harika. Eğlenceli, komik ve çok keyifli. +18 kitaplardan rahatsız olmuyorsanız mutlaka okuyun. 5/5
Kan ve Tuz : Başlarda gerçekten kendimi olayların pat diye içinde bulmuş gibi hissettim. Devamlı ne oldu ne olacak derken esrar perdesi büyüdü. Ve gerçekten çok ilginç şeyler oldu. Kızılderili kabilesini okumak bana inanılmaz keyif verdi. Bu tarz şeyleri okumayı çok seviyorum. Ve kurguyu gerçekten çok sevdim. Benim için tek sıkıntı olayların pat diye içine dalmış olmaktı. Onun dışında çok güzeldi. 4/5
Görünmez : Açıkçası başlarken kitaptan çok yüksek bir beklentim yoktu. David Levithan'ın Her Gün kitabını çok sevmiştim ama bu kitap başka bir yazarla ortak bir çalışması olduğu için tereddütlerim vardı. Fakat sevdim, hatta çok sevdim. 4/5
Amnezi - Bellek : İkisi de başına oturduğunuzda saatler içerisinde bitirebileceğiniz akıcılığa sahip kitaplar. Bi bakıyorsunuz sayfalarca okumuşsunuz. İki kitapta da olaylar durulmadı, tempo düşmedi. Olayların çok hızlı olmasından rahatsız olanlar da olmuş ama ben böyle olmasından memnunum açıkçası. Çünkü bazı kitaplarda bir olay ile öbür olay arasına öyle gereksiz uzatmalar sokuyorlar ki kitaptan sıkılabiliyoruz. Bu kitaplarda ise tempo hiç düşmediği, olaylar durulmadığı için bir an bile sıkılmadan okudum. Bellek bir tık daha aşağıda kalsa bile sevdiğim bir seri oldu. Devamını heyecanla bekliyorum. Amnezi 4,5/5 Bellek 4/5
İçimdeki Müzik : Sizden bu kitabı okumanızı rica edeceğim. Çünkü gerçekten okurken mahvoldum. Öfkeden deliye döndüm. İnsanlığımızdan daha doğrusu insan sandığımız yanlarımızdan utandım. Çünkü biliyorum ki bu kitapta anlatılanlar bir yerlerde gerçekten birilerinin başına geliyor. Mutlaka okuyun. 5/5
Yedi Güzel Adam: Zarifoğlu'nun anlatımını, tarzını anlayabildiğimi düşünmüyorum. Çok yoğun ve zor anlaşılır bir dili var. O yüzden bu kitaba yorum yapmam doğru olmaz gibi hissediyorum.
Olağanüstü Bir Gece : Olağanüstü Bir Gece, seçkin bir burjuva olarak rahat bir hayat sürdürürken giderek duyarsızlaşan bir adamın hayata tekrar tutunmasının hikayesidir. Zweig, duyguları öylesine büyük bir hünerle eğip büküyor ki okurken gerçekten mest oluyorum her defasında. Kısacık bir zaman diliminin, hiç hesaplanmamış küçücük bir olayın bir insanın hayatını nasıl ve ne derece değiştirebileceğini çok güzel bir şekilde anlatmış. 5/5
Ölüm Saatleri : Agatha Christie'nin ilk defa bir kitabına bu kadar düşük puan verdim. İlk defa bir kitabını bu kadar az sevdim. Kitapta çok fazla tesadüfi olayların olması beni bayağı bir rahatsız etti. Çünkü normalde olması gerekenden fazla bir tesadüf vardı. Üstelik canım Poirot'mun sahneye çıkışını baya bekledim, hatta bir ara hiç gelmeyecek sandım. 2,5/5
Orlando : Orlando benim için hem okuması en zor hem de en tuhaf olan kitaptı. Her ne kadar gerçek bir biyografi olmasa da biyografi olarak yazılmış olması beni çok zorladı çünkü ben biyografi okumayı sevmem. Virginia Woolf'a başlamak için yanlış bir kitap seçtiğimi düşünüyorum çünkü dilini sevsem de kitabı sevemedim.
Bizim Büyük Çaresizliğimiz : Kitapta her ne kadar Çetin-Ender-Nihal üçgeni olsa da asıl olay Çetin ve Ender'deydi en başından beri. Aralarındaki farklı bir bağa sahip olan o dostluktaydı. Kimi yerlerde dostluk mu acaba diye düşünmedim desem yalan söylemiş olurum. Çünkü kitabın bir yerinde Ender çıkıp aslında Çetin'i sevdiğini söylese şaşırmazdım. Farklılardı. Güzellerdi. Canımı yaktılar. Kıskandırdılar dostlukları ile. Nihal'den nefret edip Çetin ile Ender'i sevdim. Benim hiç bir zaman öyle bir dostum olmadığı için kalbimin sıkıştığı anlar oldu. Barış Bıçakçı'nın dilini çok sevdim. Okurken sanki kendi yazdığım bir günlüğü tekrar okurmuş gibi hissettim. O kadar yanıbaşımda oluyormuş gibi. Sevdim be. 5/5
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder